• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pages/Ders-Akademi/1405878436342260

Üyelik Girişi

ADIM ADIM TÜRKİYE


1-ÜLKEMİZDE DOĞAL VARLIKLAR VE TARİHÎ MEKÂNLAR

Ülkemiz, en eski çağlardan itibaren önemli bir yerleşim merkezi olmuştur. Bunda hem iklimin yaşamaya elverişli olması; hem de verimli toprakların bulunması etkilidir. Yurdumuzun bu özellikleri tarih boyunca pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmasını sağlamıştır.

Yurdumuzun her yöresi doğal güzellikleri ve tarihî mekânlarıyla oldukça ilgi çekicidir. Bu sebeple ülkemizi her yıl milyonlarca turist ziyaret eder. Ülkemize gelen turistler yurdumuzun tarihi eserlerini ve doğal güzelliklerini görmek ister.


Doğal Varlıklarımız: 
Doğada insan eli değmeden oluşan ve gezilip görülebilecek özelliği olan unsurlara doğal varlık denir. Dağ, deniz, ova ırmak, göl, orman vb. gibi

1-  Doğal varlıkların yapılışında insanlar görev almamışlardır. Doğanın kendisinde var olan  coğrafi unsurlardır.
2-  İnsanlar tarafından sonradan keşfedilmiş ve çevresine yeni yerleşim yerleri kurulmuştur. Ülkeler, doğallığın bozulup kaybolmaması için o bölgeyi koruma altına alırlar.
Denizler, deniz kıyıları, adalar, doğal oluşumlar, karlı dağlar, göller, ırmaklar, ormanlar ve milli parklar turistlerin gezip konakladığı başlıca yerlerdir. 
Ülkemizdeki güzelliklerden biri de doğal parklardır. Doğal parklar, manzarası ve farklı nitelikleri olduğundan
koruma altına alınmış yerlerdir. En bilinen doğal parklar arasında; Kuş Cenneti, Uludağ, Yedigöller vardır. 
Yurdumuzun Belli Başlı Doğal Güzellikleri

                
Peri Bacaları (Nevşehir )                                         Abant Gölü ( Bolu )

                 

Ayder Yaylası  (Rize)                                            Ölü Deniz (Fethiye)
                   
Pamukkale Travertenleri ( Denizli )                           Uzun Göl ( Trabzon )


Tarihi Eserlerimiz
Tarihi eserler, geçmiş uygarlıklardan bugüne kadar kalan din, bilim, düşünce, sanat, edebiyat ve mimari gibi alanlarda ortaya konan eserlerdir.
*Tarihi eserler insanlar tarafından yapılmışlardır.
*Tarihi eserler koruma altındadırlar. Zarar görmemeleri için korunurlar.
*Tarihi eserler insanlığın ortak mirası olduğundan ziyaretçilere açık tutulur.

Ülkemiz, tarihi eserler bakımından çok zengindir. Ülkemizde yer alan tarihi zenginlikler yüzyıllar öncesini günümüze taşır. Ülkemizin hangi yöresine gidersek gidelim çok sayıda tarihi eserle karşılaşmak mümkündür. Bunun sebebi ise, yurdumuzun inlerce yıldır bir çok medeniyete ev sahipliği yapmasıdır.
Saraylar, evler, köprüler, tiyatrolar, kaleler, camiler, kiliseler, hamamlar, ve kervansaraylar tarihi eserlere örnek verilebilir.
Miras: Bir neslin kendinden sonra gelen nesle bıraktığı her şeye miras adı verilir.
Tarihi Miras: Geçmiş uygarlıklardan günümüze kalan ve insanlık için değer taşıyan eserlerin tümüdür.
Ortak Miras: Tüm insanlık için değer taşıyan tarihi, doğal ve kültürel varlıkların tümü. Yazı alfabe, bilimsel
buluşlar, Peribacaları, Çin Seddi, Mısır Piramitleri, Taç Mahal gibi.
Saray: Eskiden hükümdarların, önemli eyalet yöneticilerinin oturdukları ve ülkeyi yönettikleri yerdir.
Cami: Müslümanların ibadethanesidir.
Kilise: Hıristiyanların ibadethanesidir.
Havra: Musevilerin ibadethanesidir.
Türbe:Önemli kişiler için yapılmış anıt mezar niteliğinde olan ve içinde mescit de bulunan yapıdır.
Medrese:Müslüman ülkelerde orta ve yüksek eğitimin yapıldığı eğitim kurumlarına medresedenir.
Külliye: Bir caminin çevresinde cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastane vb. yapıların bütünü.
Darüşşifa: Eskiden hastanelere verilen addır.
Kümbet: Anıt mezarlara kümbet denir.
Hisar: Bir şehrin veya önemli bir yerin korunması için taştan yapılmış, yüksek duvarlı ve kuleli, çevresinde hendekler bulunan küçük kalelere hisar denir.
Ozan: Saz çalarak şiirler, deyişler ve destanlar söyleyen halk sanatçısı, saz şairi, aşık.
Kale: Düşman saldırılarından korunmak için yapılmış etrafı surlarla çevrili askeri yapıların bulunduğu bölgedir.
Harabe: Yıkılmış veya yıkılmaya yüz tutmuş yapılara harabe denir.
Kervansaray: Selçuklular ve Osmanlılar döneminde yolcuların ve ticaret kervanlarının ihtiyaçlarını karşılayıp güvenliklerini sağlamak için yapılmış büyük konaklama yerleridir.
İmarethane: Ücretsiz yemek dağıtılan aşevi.
Sahaflar: Özellikle eski kitap satanların bulunduğu yerdir.
Dünya Miras Listesi:
Tüm dünya için önemli değer taşıdığı için UNESCO’ya bağlı Dünya Miras Komitesi tarafından belirlenmiş ve bulundukları ülkenin devletleri tarafından korunması garanti edilmiş doğal ve kültürel varlıkların listesidir. Böyle bir listenin oluşturulmasındaki amaç, tüm insanlığın malı olan değerlerin korunmasında uluslararası iş birliğini mümkün kılmaktır.
Ülkemizin, dünya miras listesinde yer alan doğal ve kültürel varlıklardan bazıları şunlardır:
* İstanbul’un tarihi alanları,
* Göreme Milli Parkı ve Kapadokya
* Hattuşaş,
* Nemrut Harabeleri,
* Safranbolu Evleri
* Truva Arkeolojik Kenti,
* Pamukkale-Hierapolis
* Xanthos (Santos) – Letoon
* Divriği Ulu Camî ve Darüşşifası
* İshak Paşa Sarayı
* Sümela Manastırı
* Alahan Manastırı
* Güllük Dağı – Termessos Milli Parkı
* Diyarbakır Kalesi ve Surları


2-KÜLTÜREL VARLIKLARIMIZ
Kültür: Bir toplumda nesilden nesle aktarılan yaşatılan; gelenek, görenek, inanış, düşünce ve sanat varlıklarının tümüdür.

Türkiye’nin kültürel yapısı, tarihinin derinliklerinden gelen çok zengin ve çeşitli kültürlerin birikiminden oluşmuştur.
 
Ülkemiz yedi coğrafi bölgeye ayrılmıştır.  Kültür, ülkeden ülkeye değişebileceği bir ülke içinde bölgeden bölgeye hatta yöreden yöreye de değişebilir. Birbirine komşu olan iki köy arasında bile konuşma şivesi, düğün ve nişan geleneği, giyim ve kuşam şekli gibi az ya da çok kültürel farklılıklar olabilir.
Bunlar kültürel farklılıklardır.
Ege Bölgesi’nde zeybek oynanırken Karadeniz Bölgesi’nde horon oynanır.
Ege Bölgesi’nde zeytin bol miktarda yetiştirildiğinden bu durum yemeklerine de yansımıştır. Yemekleri genellikle zeytinyağlı ve bitki ağırlıklıdır. Karadeniz Bölgesi’nde ise yemekleri genellikle tereyağlı ve balık ağırlıklıdır.
Ülkemizde bölgeler arasında giyim kuşam, şive, beslenme alışkanlıkları, kültürel farklılıktan kaynaklanır. Kültürel farklılıklar, ülkede kültürel çeşitliliğin oluşmasına neden olur. 

Yöreler arasındaki bu kültürel farklılıkların sebepleri şunlardır:
* Türkiye’nin yeri, coğrafi konumu,* Eğitim,
* Yüzey şekilleri,* Gelenek ve görenekleri,
İklimi ve bitki örtüsü kültürel farklılığın oluşmasında etkin nedenler arasında sayılabilir. Karadeniz Bölgesi’nde bol ormanlık yapısı ve yağmurlu olmasından dolayı köy evleri ağaçtan yapılır. Evlerde çatı bulunur.
Bölgenin iklimi ve bitki örtüsü insanların yaşamına, barınma ve beslenmesine etki eder. Yöreler arasında farklı ev tipi ve yemek çeşitleri görülür.
Hayvancılıkla uğraşan Doğu Anadolu Bölgesi’nde daha çok et yemekleri yapılır. 

Balıkçığın yaygın olduğu Karadeniz Bölgesi’nde ise balıklı yemek türleri yapılır.Bazı yemeklerimiz ve tatlılarımız adeta bulunduğu bölge ile özdeşleşmiştir. 
 
Mantı denince akla Kayseri, Oltu Kebabı ya da Cağ kebabı denince Erzurum akla gelmektedir. Ya da Karadeniz’in hamsili pilavı, Gaziantep’in baklavası, Kahramanmaraş’ındövme dondurması, Mersin’in tantuni ve cezeryesi o yöreyle özdeşleşmiştir.
Mantı
Kayseri
Salam Sucuk
Kayseri
Kara Lahana
Trabzon
Çay
Rize
Leblebi
Çorum
Elma
Amasya
Fındık
Ordu-Giresun
Keşkek
Aydın-Muğla
Haşhaş
Afyon
Kaymak
Afyon
İzmir Köfte
İzmir
İnegöl Köfte
Bursa
İskender Kebap
Bursa
Şeftali
Bursa
Şalgam Suyu
Adana
Dondurma
Kahramanmaraş
Kültürel zenginliğimizin bir başka kanıtı da mimari eserlerimizdir. Evler, köprüler, sarayla vb. gibi eserler tarihimizin tanıklarıdır. Geçmişle günümüz arasında köprü olan bu eserler Türk mimarisinin en güzel örneklerini oluşturmaktadır. Bu kültürel öğelerimizin korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması hepimizin görevidir. Bu doğrultuda ülkemizin çeşitli bölgelerinde geleneksel Türk evleri koruma altına  alınmıştır. Safranbolu, Beypazarı,Amasya evleri birer müze konumundadır.
Ülkemizin kültürel özellikleri sadece mimari ve sanatla sınırlı değildir. Yöresel yemeklerimiz, dokumalarımız, sporlarımız da bu zenginliğe katkı sağlamıştır. Eskişehir’in lüle taşı, Erzurum’unoltu taşı, Afyon’un mermeri, Kütahya’nın porseleni, Edirne’nin Kırkpınar yağlı güreşlerikültürel zenginliklerimizdendir.
Günümüzde ülkemizin hemen hemen her yöresinde modern, çağımın şartlarına uygun giysiler giyilmektedir. Yöresel kıyafetleri ise ancak kına, nişan, düğün gibi törenlerde veya hak oyunlarında görebilmekteyiz. Yöresel giysiler kadar önemli olan diğer bir kültür ögemiz de el sanatlarımızdır. El emeği ve göz nuruyla oluşturulan el sanatlarımıza, Anadolu insanının duyguları yansımıştır.
 
Adıyaman …………………..Kilim
Siirt ………………………...Battaniye
Isparta ……………………...Halı
Bünyan(Kayseri) ……………Halı
Kütahya……………………..Çinicilik-Porselen
Nevşehir ……………………Çömlekçilik
Afyon ……………………….Mermer
Gaziantep …………………...Bakırcılık
Folklor Kültürümüz
Belirli bir bölge halkı arasında ortak olan ve içinde halkoyunları, masallar, müzik, masallar, müzik, dans, efsaneler, atasözleri, şakaların yer aldığı kültür unsurların bütününe folklor denir.
Ülkemizde halk oyunları bölgelere göre çeşitlilik göstermektedir. Ege bölgesi düğünlerinde “zeybek” oyunu oynanırken Karadeniz’de “horon” oyunu oynanır.. Güneydoğu Anadolu’da “halay” çekilirken, Trakya’da “hora”, İç Anadolu’da ise “misket” oyunu oynanır.
Folklor kültürünün bölgelere göre değişmesinin başlıca nedenleri yaşanılan yörenin iklimi, bitki örtüsü, coğrafi koşulları ile gelenek ve görenekleridir.
Önemli Kişilerimiz
Ülkemizde bazı şehirler, ünü dünyaya yayılmış Türk büyükleri ile tanınmıştır. Bu kişilerin ortaya koydukları eserler ve düşünceler tüm insanlığın beğenisini kazanmıştır. Bunların en önemlileri şunlardır:
Mevlana :
İran’ın Belh şehrinde doğdu. Babası ile birlikte Konya’ya yerleşen Mevlana, döneminin eğitim kurumu olan medreselerde din dersleri verdi. En önemli eseri mesnevidir. Her yıl Mevlana’nın ölüm yıl dönümdü olan 17 Aralık’ta, Konya’da büyük bir katılımla Şeb-i Arus törenleri düzenlenir.
Nasreddin Hoca           (Akşehir-Konya)
Evliya Çelebi
Yunus Emre                   Eskişehir 
Hacı Bektaşı Veli          Nevşehir

Halk Ozanlarımız:
Karacaoğlan                 Osmaniye 
Dadaloğlu                     Kayseri
Pir Sultan Abdal          Sivas
Köroğlu                        Bolu
Neşet Ertaş                Kırşehir
Özay Gönlüm               Denizli
Kültürümüzden Seçmeler
Para Kesesi
İbrik
Çarık
Çeyiz sandığı
Dantel
Beşik
Tulum 
Kemençe
Davul-Zurna
Saz
Kültürel Birlik
Kültürümüz, milli birlik ve beraberliğimizi pekiştirmede önemli rol oynar. Milletimiz farklı kültürel değerleri paylaşarak zengin bir mirası ortaklaşa kullanmaktadır. Bölgelerimiz arasında bazı kültürel farklılıklar olsa da urum birliğimize zarar vermez. Bölgelere göre şive farklılığı olsa bile ülkemizin her yerinde Türkçe konuşulmaktadır. Ramazan ve Kurban Bayramları ülkemizin her tarafında ortak kutladığımız dini bayramlarımızdır. 19 Mayıs Atatürk’ün Anma ve Gençlik Spor Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı da ülkemizde topluca kutladığımız milli bayramlarımızdandır.
Ayrıca Nevruz ve Hıdrellez gibi ortak kültürel bayramlarımız da vardır. Uzun yıllar bir arada yaşamış insanlarda da kültür birliği oluşur. Kültür zamanla değişime uğrayıp gelişebilir. Kültürün en önemli özelliği ulusal olmasıdır. Kültür birliği, milletin bütünleşmesini, devamlılığını sağlar. Kültürel değerlere sahip çıkan, koruyan, yaşatan milletler, birlik ve beraberliğini devam ettirirler. Çünkü kültür ögeleri insanları yakınlaştırır, bir arada yaşaması açısından da önemli yer tutar.


3-Atatürkçülük ve Atatürk İlke ve İnkılapları

ATATÜRKÇÜLÜK
Atatürk, kendisine inananlar ile birlikte düşmanı topraklarımızdan attıktan sonra Türk milletini aklın ve bilimin öncülüğünde çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmayı hedefledi. Bu amaçla onun fikirlerinden oluşan ve onun adıyla anılan düşünceye Atatürkçülük denir.

 

Atatürkçülük, ülke gerçeklerinden doğmuş bir düşünce sistemidir. Biz buna Atatürkçü Düşünce Sistemi diyoruz. Atatürkçü Düşünce Sistemi durduğu yerde ortaya çıkmamıştır. Tarihi bir gelişmenin ürünüdür.
 
ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARI
 
ATATÜRK İLKELERİ

 

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız, demokratik ve çağdaş özellikler kazanması için bir takım ilkeler ortaya konulmuştur.

Cumhuriyetçilik

 
Cumhuriyetçilik, devletin yönetim biçimi olarak cumhuriyeti kabul etmek, onun gereklerini yerine getirmek, onu korumak ve yüceltmek demektir.
 
Atatürk’ün cumhuriyetçilik ilkesinin dayandığı esasların temelini, egemenliğin hiçbir koşul tanımadan millete verilmesi ve ülkenin yönetiminde milletin söz sahibi olması oluşturur. Atatürk’egöre, “Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir.” Buna göre devlet başkanı, kanun yapanlar ve yöneticiler, seçimle iş başına gelir. Bir toplumda demokrasinin kurulması ve kurumlaşması, ancak bu yolla sağlanabilir. 
 
Cumhuriyeti daha iyi anlayabilmek için bu yönetim biçimini Osmanlı devlet düzeniyle karşılaştıralım: Osmanlı İmparatorluğu’nda milleti yönetme yetkisi padişaha aitti. Devletin son zamanlarında meşrutiyet ilân edilmiş, halkın seçtiği temsilcilerden oluşan Osmanlı Mebuslar Meclisi açılmıştı. Ancak bu meclis, padişahın üstünde bir iradeye, sahip değildi. Son söz padişaha aitti ve padişahın meclisi kapatma yetkisi vardı. Nitekim söz konusu meclis, bazı bahanelerle kapatılmıştır. Demek ki o dönemde millî irade egemen kılınamamıştı. Böyle bir düzende demokrasinin kurulması elbette söz konusu olamazdı. 
 
Cumhuriyet öncelikle vatandaşlar arasında eşitliği ve onların devlet yönetimine eşit olarak katılmalarını sağlamış, Türk milletinin milletler arası sahada itibarını artırmıştır. Cumhuriyet aynı zamanda Türk toplumunun çağdaşlaşmasını amaçlamaktadır. Türk toplumu cumhuriyetin sağladığı imkânlarla çağdaşlaşma yolunda önemli adımlar atmıştır. 
 
Atatürk cumhuriyet yönetiminin önemini şu sözlerle belirtmiştir: “Cumhuriyet yeni ve sağlam esaslarıyla Türk milletini güvenli ve sağlam bir gelecek yoluna koyduğu kadar, asil fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur.” 
 
Cumhuriyet yönetiminde millet, yöneticilerini ve devlet başkanını belirli bir süre için kendi seçer. Bu süre içinde yönetimi beğenmezse yöneticilerini yeniden seçme ve değiştirme hakkına sahiptir. Oysa mutlakıyet yönetimlerinde devlet başkanlığı babadan oğla ya da hanedanın bir diğer bireyine geçer. Seçimle başa geçme söz konusu değildir. Hükümdar, normal şartlarda, ölünceye kadar yönetimin başında kalabilir. Yerine yine aynı, aileden bir başkası geçer. 
 
Hükümdarlık yönetiminde aile içinden kimin hükümdar olacağı bazı kurallara bağlanmıştır. Tek kişiye dayalı yönetimlerde, yöneticinin sözleri yasa gibidir, her isteği yerine getirilir. Oysa cumhuriyette devlet başkanı belli bir süre için iş başına gelir ve yasalara göre hareket eder. Yönetimde söz sahibi olacak kişiler de seçimle belirlenir. 
 
Cumhuriyetçilik ilkesinde, devlet yönetimi sınıfların, kişilerin,.ailelerin, bir zümrenin eline bırakılamaz. Milletin bütün bireyleri yönetime katılabilir ve söz sahibidir. Çünkü cumhuriyet yönetiminde bütün vatandaşlar eşit haklara sahiptir. 
 
Cumhuriyet yönetimi milletle devlet arasındaki ikiliği ortadan kaldırır. Atatürk bunu şöyle belirtmektedir : “Bugünkü hükümetimiz, devlet teşkilâtımız, doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet ve hükümettir ki, onun adı cumhuriyettir. Artık hükümet i1e millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır. Hükümet millet ve millet hükümettir.” 
 
Atatürk; cumhuriyeti ahlâk faziletlerine dayanan bir yönetim olarak nitelemiş, cumhuriyet yönetiminin faziletli ve namuslu insanlar yetiştirdiğini belirtmiştir. 
 
Atatürk, cumhuriyetin Türk milletinin karakterine en uygun yönetim biçimi olduğuna inanmış ve bunu şu sözleriyle dile getirmiştir: “Türk milletinin karakter ve âdetlerine en uygun olan idare cumhuriyet idaresidir.” Atatürk’ün bu inancında haklı olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Çünkü Türk milleti, çağdaş bir yönetim biçimi olan cumhuriyeti benimsemiş ve ona sahip çıkmıştır 
 
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk gençliğine emanet etmiş, “Milletin bağrından temiz bir nesil yetişiyor. Bu eseri ona bırakacağım ve gözüm arkamda ka1mayacak.” sözleriyle bunu dile getirmiştir. Yine, Gençliğe Hitabesi’nde, Türk gençliğinin birinci görevinin Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar yaşatmak olduğunu belirtmiş, ayrıca Türk gençliğine duyduğu sonsuz güveni ve onları bir temel güç kaynağı olarak gördüğünü dile getirmiştir. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar yaşatılmasını Türk gençliğinden istemiş ve gençliğe şöyle seslenmiştir: “Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yüceltecek ve devam ettirecek sizsiniz.” 
 
Atatürk, her türlü olumsuz şartlar altında gençliğin görevinin Türk bağımsız-lığını ve cumhuriyetini korumak olduğunu, gereken gücün Türk gençliğinin damarlarındaki asil kanda var olduğunu belirtmiştir. 
 
Atatürk, cumhuriyet rejiminin iç ve dış tehlikelere karşı korunması için bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi güçlerin iş birliği yapmaları gerektiğini belirtmiştir.
Atatürk, cumhuriyetçilik ilkesinden kesinlikle taviz verilmemesini istemiş, bu temel ilke anayasamızın birinci maddesinde “Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.’` biçiminde yer almıştır. Anayasamızın ikinci maddesinde ise Türkiye Cumhuriyeti’nin nitelikleri sayılmıştır.
 
Bu nitelikler şöyledir: Türkiye Cumhuriyeti insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir. Bu hükümler değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif bile edilemez. Çünkü millî egemenlik ilkesinin en mükemmel biçimde uygulanması ve vatandaşların hak ve hürriyetlerinin en iyi şekilde düzenlenmesi bu niteliklerin korunmasıyla mümkündür. 
 
Türkiye’nin gelişmesini ve güçlenmesini istemeyenler cumhuriyetimize karşı bir tehdit oluşturmaktadırlar. Türkiye’ye yönelik dış ve iç tehdit unsurları doğrudan cumhuriyeti hedef almışlardır..Atatürk Gençliğe Hitabesi’nde cumhuriyet yönetimine, Türkiye’nin içinden ve dışından tehditler gelebileceğini belirtmiştir. Dış düşmanların bütün dünyada eşi görülmemiş bir galibiyetin temsilcisi olabileceğini, memleketin içinde ise iktidara sahip olanların gaflet ve dalalet, hatta hıyanet içinde bulunabileceklerini ifade ederek iç ve dış tehdide dikkat çekmiştir. 
 
Türk insan bugünkü durumunu ve elde ettiği hakları ancak cumhuriyet yönetimiyle sürdürebilir. Türk milleti Atatürk’ün önderliğinde kurduğu cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatmak için iç ve dış tehditlere karşı duyarlı olmalıdır. 
 
Cumhuriyet, demokrasiyi geliştiren en iyi sistemdir. Kişinin hak ve özgürlükleri ancak bu sistem içinde güvencede olabilir. 
 
Demokrasi ancak cumhuriyetle gelişebileceğinden Türk İnkılâbı’nın önde gelen ilkeleri arasında cumhuriyetçilik sayılmıştır. Türk milleti ancak cumhuriyete bağlanıp onu yüceltip geliştirebilirse demokrasinin nimetlerinden yararlanır ve çağdaş toplumlar içindeki yerini alabilir. Bu nedenle cumhuriyeti yüceltip sürdürmek her Türk’ün millî görevidir.
 
Cumhuriyetçilik: Cumhuriyetçilik, devletin yönetim şekli olarak cumhuriyeti kabul etmek, onu korumak ve yaşatmaktır. Cumhuriyet yönetiminin en belirgin niteliği egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasıdır.
 
Cumhuriyet yönetiminde esas, yöneticilerin yöneticilerin seçimle işbaşına getirilmesidir. Yani halkın, halkın kendini yöneticileri kendisi seçmesidir. 
Şifreler: “Seçim”, “Parti”, “TBMM”,
 
Anahtar kelimeleri : Ulusal Egemenlik, Seçim, Ulusal İrade, Çok Partili Rejim, Seçme ve Seçilme Hakkı.
 
Aşamaları: 
- TBMM’nin açılması, 
- Saltanatın kaldırılması, 
- Cumhuriyetin ilanı, 
- Çok Partili rejim denemeleri, 
- Kadınlara Seçme ve seçilme hakkı verilmesi

MİLLİYETÇİLİK

Milliyetçilik ilkesinin dayanağı millettir. Atatürk’e göre; “Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu bir siyasî ve sosyal toplumdur.” Ayrıca bu topluluk aynı vatanın maddî ve manevî değerlerine sahip çıkan, aralarında dil, kültür, tarih ve duygu birliği olan insanlardan oluşur.
 

 

Atatürk her şart altında güç kaynağı olarak milleti görmüştür. Kurtuluş Savaşı’nda buna sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Gücünü milletten alarak engelleri birer birer aşmıştır. O, vatanı ve milleti ilgilendiren her kararda millete ve onun temsilcilerinin düşüncelerine başvurmuştur. 
 

Atatürk’ün milliyetçilik ilkesi, milletini içtenlikle sevme, çağdaş bir toplum olarak yüceltme ve onun uğrunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmama anlayışına dayanır. Ayrıca toparlayıcı ve birleştiricidir. Çünkü ırkçılık esasına dayanmaz.


Atatürk’e göre milliyetçilik bir duygudur. Dini, mezhebi, dili ne olursa olsun kendini Türk bilen ve Türk hisseden her insan Türk’tür. Atatürk bu inancını Onuncu Yıl Nutku’nda, “Ne mutlu Türk’ün diyene!” diyerek belirtmiştir. Atatürk’ün milliyetçilik anlayışının bir gereği olarak anayasamızda ”Türkiye Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlanan herkes Türk’tür.” hükmü yer almıştır. Bu hükümle vatandaşlar arasında hiçbir yapılmadığı belirtilmiştir.
 
 

Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı, başka milletlerin varlığına saygı gösteren, başkalarının da kendi milletine saygı göstermesini isteyen barışçı, akılcı ve çağdaş bir anlayıştır. Atatürk hu anlayışı şu sözleriyle dile getirmiştir: “Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda ve uluslar arası ilişkilerde bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla bir uyum içinde yürümekle beraber Türk toplumunun özel karakterini ve bağlı başına bağımsız kimliğini korumaktır.”

Atatürk milliyetçiliğinin temel amaçlarından biri, millî birlik ve beraberliktir. Millî birlik ve beraberlik, milleti oluşturan bireylerin kederde, kıvançta, dilde, kültürde ortak bir bilince varması ve beraber hareket etmesidir. Atatürk milliyetçiliğinde millî birlik ve beraberliği güçlendiren unsurlar millî kültür, dil, tarih, kültür ve amaç birliği, Misak -ı Millî, millî eğitim, Türklük bilinci ve manevî değerlerdir. Bu unsurlar içinde millî eğitim başta gelir. Çünkü eğitim ve öğretim olmadan vatan ve millet sevgisi, Misak-ı Millî ‘nin Anlam ve önemi yetişen kuşaklara aktarılamaz. Birlik ve beraberliğimizin temel taşları olan dilimiz, tarihimiz ve millî kültürümüz öğretilemez. Ayrıca Türklük bilinci ile sağlanacak olan ülkü birliği ve manevî değerler güçlendirilemez. Bütün bunlar olmadan da millî birlik ve beraberliğimiz korunamaz.
 

Atatürk, millî birlik ve beraberliğin önemini.şu sözleriyle vurgulamıştır: “Bir yurdun en değerli varlığı, vatandaşlar arasında millî birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve yeteneklerinin olgunluğudur.” Milletimizin temel niteliklerinden biri de güçlü bir millî birlik ve beraberlik ruhuna sahip olmasıdır. Bu özellik, milletimizin-tarih boyunca en zor koşullar altında en büyük tehlikeleri atlatmasını sağlamıştır. 
 

Millî birlik, her şeyden önce toplumsal dayanışmayı güçlendirir. Böylece toplumun çeşitli kesimleri, daha dengeli bir iş bölümü ve iş birliği içinde olur. 
 

Millî birlik, vatanımız ve milletimizin güvencesi olan askerî gücümüzü sağlamlaştırır, ordumuzun manevi gücünü oluşturur. Çünkü vatanı savunmak için cephelerde savaşan askerlerimiz, arkalarında millî birlik ve beraberliğin geliştirdiği güveni duyarlar. Nitekim Kurtuluş Savaşı ‘mız bu güvenle kazanılmıştır. Millî birlik ve beraberlik vatanımızın bütünlüğünün de güvencesidir. 
 

Atatürk, millî birlik ve beraberliğin esasını oluşturan ülke bütünlüğünün önemini şöyle vurgulamıştır: “Türk vatanının bir karış toprağı için bütün millet bir vücut olarak ayağa kalkar…Vatanın bir avuç toprağına yapılacak saldırının bütün varlığına vurulmuş bir darbe olacağını… Türk milletinin fark etmediğini sanmak hatadır.” Millî birlik ve dayanışmayla, ekonomik ve teknolojik gücümüz artar, siyasî gücümüz gelişir. Çeşitli siyasal kuruluşların üyeleri Türkiye’nin ortak çıkarlarına birlik içinde sahip çıkabilir ve ortak tehlikelerle daha etkili bir biçimde mücadele edebilirler.

Millî birlik ve beraberliği sağlayan Atatürk milliyetçiliği; eğitimde, sağlıkta, yönetimde, savunmada ve ekonomide itici bir güç olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nı başarıya ulaştırmada temel etken milliyetçiliktir. İnkılâpların başarılı olmasını sağlayan bu ilke, Türk milletine millî şuur aşılamış, dil ve tarih inkılâbıyla millî kültürümüzü geliştirmiştir.
 

Milletimizin millî birlik ve beraberlik içinde yaşayabilmesi için bize düşen önemli görevler vardır. Her şeyden önce Atatürk’ün milliyetçilik ilkesine bağlı olmalıyız. Tarihimize sahip çıkmalı, en değerli varlığımız olan dilimizi geliştirmeliyiz. Çünkü dil ve tarih birliği millî kültürümüzün gelişmesini sağlayan temel değerlerdir. Bu değerlere bağlı olarak sürdürülecek millî eğitim de Türklük bilincimizi en üst düzeylere yükseltir. 

Anahtar Kelimeleri: Ortak vatan, dil ve kader birliği olmalı, din ve ırk birliği şart değildir.
 

Aşamaları: 
TBMM’nin açılması,
 
- İstiklal Marşı’nın kabulü,
 
- Tevhid-i Tedrisat kanunu,
 
- Kabotaj Kanunu,
 
- Türk Tarih ve Türk Dil Kurumları’nın kurulması.
 
 

Atatürk Milliyetçiliği, milli birlik ve beraberliğimizin temelidir. Milliyetçilik, ait olduğu milletin varlığını sürdürmesi ve güçlenmesi için diğer bireylerle birlikte çalışmaya bu çalışmayı ve bilinci diğer kuşaklara da aktarmaya denir.
Dili, dini, mezhebi, kültürü ne olursa olsun kendini Türk hisseden herkes Türk’tür. Atatürk bunu “Ne Mutlu Türküm Diyene” özdeyişiyle ifade etmiştir.
 
Şifreler: 
“Millet”, “Milli”, “Ulus”, “Misak-ı Milli”, “Türk”, “Türkçe”, “Tarih”, ”TBMM”


HALKÇILIK

Halk belirli bir zamanda bir ülkede oturan, o ülkeyi vatan bilen, kaderini, mutluluğunu o ülkeye bağlamış olan insanların bütünüdür.
 

Halkçılık, cumhuriyetçilik ve milliyetçilik ilkelerini bütünleyen bir ilkedir. Atatürk, cumhuriyetçilik ve milliyetçilik ilkeleriyle halkçılık ilkesinin ilişkisini şöyle belirtmiştir: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir.
 

Halkçılık ilkesi, millî egemenliğin de dayanağıdır. 

 

Halkçılığın temel hedefi, halk yararına bir politika izlenmesidir..Bu politikanın esasını kimsenin kimseyi baskı altına almaması, herkesin geçim ve sağlık bakımından güvenlik içinde olması, çalışma ve eğitim imkânlarından eşit biçimde yararlanması için ortam sağlanması oluşturur.
 

Halkçılık ilkesi gereği Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan herkes kanunlar önünde eşittir ve tüm vatandaşlar devlet hizmetlerinden yararlanma hakkına sahiptir.


Atatürk’ün halkçılık anlayışı, halkçılığı esas aldığını söyleyen komünizm ve sosyalizm gibi sistemlerden farklıdır. Çünkü o sistemlerde egemenlik belli bir grubun elindedir. Oysa Atatürk’ün halkçılık anlayışı, sınıf ve zümre ayırımını öngörmez, bütün milleti kapsar. Atatürk, bunu şöyle dile getirmiştir. “Bizim düşüncemizde; çiftçi, çoban, işçi, tüccar, sanatkâr, asker, doktor, kısacası herhangi bir toplumsal kurumda çalışan bir vatandaşın hak, çıkar ve hürriyeti eşittir. Atatürk bu sözüyle Türk toplumunda ayrıcalıklara karşı olduğunu da vurgulamış olmaktadır. Atatürk, her fırsatta halkın içinde olmuş, halkın istek ve düşüncelerine önem vermiştir.
 

Halkçılık, cumhuriyetçilik ilkesinin içerdiği demokratik, özgürlükçü, çoğulcu yönetimi destekler. Çünkü halkçılık; cumhuriyet yönetiminde devlet ve millet olanaklarının kullanılmasını ve halk yararının gözetilmesini amaçlar. Sınıf egemenliğini reddeder. Belirli kişilere, ailelere değil, güçsüzlere, halka dönüktür.
 

Halkçılık ilkesine göre bütün vatandaşlar, devlet hizmetlerinden eşit şekilde yararlanma hakkına sahip olduğu gibi, kanunların öngördüğü biçimde haklarını da arayabilirler. Nitekim anayasamızın 74. maddesinde vatandaşların dilekçe hakkı güvence altına alınmıştır.
 

Halkçılık, ekonomik alandaki çabaların da halkın yararına uygun olmasını öngörür. Çünkü devletin görevi, halkın refah ve mutluluğunu sağlamaktır. Bunun için gelir dağılımında halk yararını gözetir. Çalışanların emeklerinin karşılığını alabilmeleri için, millî gelirin adaletli bir biçimde dağılmasında gerekli önlemleri alır.
 

Halkçılık ilkesi Türk toplumuna herkesin kanun önünde eşit olması ve devlet hizmetlerinden eşit şekilde yararlanması gibi önemli yararlar sağlamıştır. Ayrıca, milletin demokratik haklar elde etmesi de ancak halkçılık ilkesinin uygulanmasıyla sağlanmıştır. Halkçılık ilkesi ile bireyler arasında ve kanunlar karşısında eşitlik getirilmiş, Türk toplumu seçme ve seçilme hakkını kullanarak yönetime katılma olanağına kavuşmuştur.

Anahtar Kelimeleri: Ayrıcalıkların kaldırılması, eşitlik, Dayanışma, Sosyal devlet.
 

Aşamaları: 
- Aşar Vergisinin kaldırılması,
- Kıyafet devrimi,
- Tekke ve Zaviyelerin kapatılması,
- Türk Medeni kanununun kabulü,
- Soyadı kanunu,
- Kadınlara Siyasal haklar tanınması.

Türk Halkı, Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı bulunan insan topluluğudur. Halkçılık, milletin çıkarına ve yararına bir siyaset izlenmesi demektir.
Halkçılıkta belli bir grup, kişi ya da sınıf üstünlüğü yoktur. Kanunlar önünde herkes eşittir.
Şifreler: 
“Eşitlik”, ”Hak”, “Egemenlik”, “Adalet”, “Halk”

 

LAİKLİK

Lâiklik, devlet düzeni ve hukuk kurallarının dinî görüşlerden ayrı tutulması, aklın ve bilimin esaslarına dayandırılmasıdır. Lâiklik aynı zamanda yurttaşların din, vicdan ve ibadet özgürlüğü demektir. Anayasa ile güvence altına alınan bu özgürlükler toplumsal barışın güvencesidir.
 
Lâiklik anlayışında din, devlet işlerine ve politikaya karıştırılmaz. Devlet yöneticileri de vatandaşın inancına karışamazlar, vatandaşlar tam bir inanç ve vicdan özgürlüğüne sahiptir.

Atatürk, “Medenî Bilgiler” kitabında vicdan özgürlüğü için şu tanımı yapmaktadır: “Vicdan özgürlüğü; her kişi, istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine özgü siyasî bir düşünceye sahip olmak, mensup olduğu dinin gereklerini yapmak veya yapmamak hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin düşüncesine ve vicdanına egemen olunamaz.” Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi lâiklik, her türlü inanca saygı göstermektedir.
 
Atatürk’ün lâiklik anlayışına göre, din bir vicdan meselesidir. Herkes inancında tamamen özgürdür. Hiç kimse herhangi bir dini veya mezhebi kabul etmeye zorlanamaz. Bu konuda Atatürk şöyle demektedir: “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz.” 
 
İslâm dini; vicdan-hürriyetini, sevgi, barış ve kardeşliği emreder. Boş inançlara ve hurafelere karşıdır. Bu nedenle İslâm dini lâik düşünceye açıktır. Atatürk, İslâm dini hakkında şunları söylemiştir: “Hangi şey ki akla, mantığa, toplum çıkarına uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantıkla milletin çıkarına, İslâm’ın çıkarına uygunsa, kimseye sormayın. O şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz akıl ve mantıklı uyuşmayan bir din olmasaydı en mükemmel din olmazdı, en son din olmazdı.” 
 
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Atatürk’ün lâiklik ilkesi, aşama aşama yerleştirilmiş, öncelikle devlet yönetiminin lâikleşmesi yönünde adımlar atılmıştır. İlk önce, din ve devlet işleri birbirinden ayrılmış, bunun için devlet yönetimi millî egemenlik esasına dayandırılmıştır. Daha ilk Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla millî egemenlik esasına dayalı bir yönetim oluşturulmuştur. Bunun için ilk anayasanın (20 Ocak 1921) birinci maddesinde egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu belirtilmiştir. Sonraki uygulamalarla eğitim, öğretim ve hukuk sistemi lâikleştirilirken, toplum hayatının lâikleşmesine de önem verilmiştir. 
 
Lâiklik, din ve mezhep ayrımı yapmadığı için ülkemizde millî birliği sağlamada etkili olmuştur. Lâiklik devletin temeli olunca, akla ve bilime dayanan uygulamalarla kalkınmamız hızlanmış, öte yandan inanç hürriyetinin yerleşmesini sağlamıştır. 
 
Atatürk, bilgisiz ve çıkarcı kişilerin dini yozlaştırmasına karşı çıkmış, bu tür kişilerin gerçek din düşüncesine zarar verdiğini belirtmiştir. Dolayısıyla lâiklik ilkesinin uygulamaya konulmasıyla, dinistismarcılığının da önüne geçilmiştir. Atatürk, bilgisiz ve çıkarcı kimselerin milleti din adına sömürmelerine karşı olduğunu şu sözleriyle vurgulamıştır: “Bizi yanlış yola sevk eden kötü yaradılışlar, bilirsiniz ki çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep dinî kural sözleriyle aldata gelmişlerdir.” Atatürk, İslâm dini ile ilgisi olmayan boş inanç ve bağnazlıklardan sıyrılmak için akla ve bilime dayalı bir gelişmeye yönelik olmak gerektiğini belirtmiştir. 
Lâiklik, vatandaşların inançlarının en sağlam güvencesidir. Çünkü bu ilke gereğince inanç özgürlüğü, anayasa ile güvence altına alınmıştır. Herkes inancında ve ibadetinde serbesttir. Dinin devlet işlerine karıştırılmaması şartıyla tam bir din ve inanç özgürlüğü vardır. Bu bakımdan demokrasilerde düşünce ve inanç özgürlüğü ancak lâik ortamda gelişebilir. Lâiklikle, yönetim, eğitim, devlet ve toplum hayatı gelişebilir.
 
 
Lâiktik, Atatürk’ün cumhuriyetçilikle birlikte taviz verilmemesini ve her türlü tartışmanın dışında tutulmasını istediği bir ilkedir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş ve ileri milletler düzeyine ancak, lâiklik ilkesine bağlı kalarak ulaşabilir. 
 
Atatürk’ün lâiklik ilkesinin uygulamaya konulması, Türk milletine pek çok yarar sağlamıştır. Din ve vicdan hürriyeti, buna bağlı olarak sağlanan barış ve huzur ortamı bunların başında gelir. Ayrıca, çağdaşlaşma yolunu açması, millî birlik ve beraberliği güçlendirmesi, vatandaşların kanun önünde eşitliği öngörmesi de lâikliğin Türk toplumuna sağladığı önemli yararlar arasındadır.

Laiklik:
 Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması devlet yönetiminde ve ve siyasette din kurallarına yer verilmemesidir. Devlet yönetiminde akıl ve bilim temel alınır.
 
Laiklik ilkesinde temel hedef, inanç özgürlüğünün sağlanmasıdır. Herkes istediği inanca sahip olabilir, ve bu inancının gereklerini yapabilir. 
Şifreler: “
 Din”, “Din Kuralları”, “İnanç Özgürlüğü”,

Anahtar Kelimeleri: Din ve Devlet işlerinin ayrılması, Akılcılık ve Bilimsellik, din ve vicdan özgürlüğü, çağdaşlaşma.
 
Aşamaları: 
- Saltanatın ve Halifeliğin kaldırılması,
 
- Tevhid-i Tedrisat kanunu,
 
- Şeriye ve Evkaf vekaletinin kaldırılması,
 
- Tekke ve Zaviyelerin kapatılması,
 
- Medeni Kanunun kabulü,
 
- Anayasadan; “devletin dini İslâm dır” maddesinin çıkarılması,
 
- Laikliğin anayasaya girmesi.

İNKILAPÇILIK

Bir toplumun eskimiş, gelişmeyi ve ilerlemeyi engelleyen kurumlarını kısa bir süre içinde kaldırıp, yerlerine yenilerini kurma, yerleştirme ve benimsetme işine inkılâp denir.
İnkılâpçılık ilkesi, sürekli olarak yenileşme ve çağdaşlaşmayı öngörmüştür. Çünkü inkılâpçılık; kalıplaşmayı, çağın gerisinde kalmayı engellemekle, devamlı ilerlemeyi ve gelişmeyi zorunlu kılmaktadır.
 

Atatürk, Türk İnkılâbı’nı şöyle tanımlamıştır: “Türk milletini son yüzyıllarda geri bırakmış olan kurumları yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medenî gereklere göre ilerlemesini sağlayacak yeni kurumlan koymuş olmaktır.” 
 
Türk toplumunu, çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmak için, önce gelişmeyi engelleyen bu olumsuzluklardan kurtulması gerekiyordu. Bu da ancak inkılâplarla gerçekleşebilirdi. Bunun içindir ki Atatürk, öncelikle Türk halkının inkılâpçı ruhunu harekete geçirmiş, bu sayede eski ve işe yaramaz kurumlar kaldırılarak çağdaş ve demokratik cumhuriyetimiz kurulmuştur. 
 
Atatürk, inkılâbın amacını açıklarken şöyle diyordu : “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılâpların amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını, tamamen çağdaş, bütün anlam ve görünüşüyle ile uygar bir toplum durumuna ulaştırmaktır.”
Türk İnkılâbı’nın geliştirilerek sürdürülmesi şarttır. Atatürk, Türk İnkılâbı’nın yaşatılacağından emin olduğu için şöyle diyordu: “İnkılâbın hedefini kavramış olanlar, onu daima koruyabilecek güçte olacaklardır.” Atatürk’ün, inkılâpların korunması ve geliştirilmesinde de Türk gençliğine sarsılmaz güveni vardı (bk. Resim-91). Bunu çeşitli konuşmalarında dile getirmiş ve “Gençliğe Hitabesi” nde eşsiz bir anlatımla vurgulamıştır.
 
Uygarlık alanında ilerlemek için sadece inkılâpçı duygulara sahip olmak yetmez. Bu niteliklerin yanı sıra inkılâpların mutlaka bilim ve tekniğin rehberliğinde geliştirilmesi gerekir. 
İnkılâpçılık ilkesinin Türk toplumuna sağladığı başlıca yararlar; yenileşme ve gelişme yolunu sürekli açmış olmasıdır.
 
 
İnkılâpçılık, aynı zamanda Türk milletini geri bırakan kurumların yerine çağdaş kurumların oluşturulmasını, Türk milletinin medenî bir toplum hâline gelmesini sağlamıştır. İnkılâpçılık ilkesi; demokratik, toplumsal, eğitim, kültür. hukuk ve ekonomi alanlarında Türk toplumuna yeni ufuklar açmıştır. Bugün ulaştığımız -nokta Atatürk’ün İnkılâpçılık ilkesinin sonucudur. Toplum, yaşayan bir varlık olarak değişmek, gelişmek zorundadır. Bu nedenle inkılâpçılık ilkesi, toplumu: durağanlıktan dinamikliğe, gelişmeye, ilerlemeye yönlendirmektedir.

İnkılapçılık
 : İnkılap, toplumun gelişmesine engel olan kurumların yerine, çağdaşlaşmayı sağlayacak kurumların konulmasıdır. İnkılapçılık ise toplumdaki kurumları geliştirmeye ve değiştirmeye açık tutmaktır.
 
Atatürk inkılapları, inkılapçılık ilkesinin bir sonucudur. Çağın gerisinde kalmamak için dünyadaki gelişmeler yakından takip edilmelidir. Aklın, bilimin yol göstericiliğine dayalı bir gelişme sağlanmalıdır. 
Şifreler: “Yenilik”, “Akıl ve Bilim”, “Gelişme ve Değişme”, “Teknoloji”…

Devrimcilik (İnkılapçılık): 
Anahtar Kelimeleri: Devrim, İnkılap, Çağdaşlaşma, Değişim, yenilik.
Aşamaları:
 
- Bütün İnkılaplar.

DEVLETÇİLİK

Devletçilik ilkesi, ekonomik kalkınmada izlenecek yolu ve yöntemi gösterir. Bu ilke aynı zamanda Atatürk’ün ekonomik alandaki görüşlerini de yansıtır. Bu ilkenin amacı, Türk toplumunun refah düzeyini yükseltmek ve güçlü bir ekonomiye sahip olmasını sağlamaktır. Devletçilik ilkesi de diğer ilkeler gibi ülkemizin içinde bulunduğu durum ve karşılaştığı sorunlara, bir çözüm olarak ortaya çıkmıştır.


Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı Türk ekonomisinin iyice zayıflamasına yol açmıştır. Bu nedenle cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren, ekonomiyi canlandırmak için çeşitli önlemler alındı. Ancak vatandaşların elinde yatırım yapmak için yeteri kadar sermaye yoktu. Ayrıca alt yapı tesisleri ve ulaşım imkânları son derece yetersizdi. Üstelik demir yolları ve dış ticaret yabancıların elindeydi. Bu nedenle devlet, ekonomik yatırımları kendi gerçekleştirmek zorunda kaldı.
Devletçilik ilkesi gereği ekonomiyi düzenlemek ve ekonomik kalkınmaya yön vermek amacıyla çeşitli alanlarda geniş çaplı faaliyetler başlatıldı. Her şeyden önce, büyük sermaye gerektiren ağır sanayi işletmelerinin kurulması görevini devlet üstlendi. Dokuma, şeker, cam, demir gibi temel malları üreten büyük fabrikalar kuruldu. Böylece bugünkü sanayimizin temelleri atıldı. Eğer bu ilke uygulanmaya konulmasaydı, ülkemiz uzun süre temel sanayi tesislerinden yoksun kalacaktı. Ayrıca yabancı işletmelerin ellerindeki demir yolları millîleştirildi ve yeni demir yollarının yapımına hız verildi.

Atatürk’ün devletçilik ilkesi, özel sektörün yapacağı yatırımlara da büyük önem vermiştir. Bununla birlikte, devlet ve milletin çıkarlarını göz önüne alarak gerekli görülen işlerin devletçe yürütülmesini hedeflemiştir. Devlet gerekli olan sanayi tesislerini kurarken özel sektöre de girişim serbestliği vermiştir. Ayrıca özel kredi kolaylıklar sağlamış, üretim ve ticareti özendirmiştir.
Devletçilik, ekonomide, sanayide, işletmecilikte millet ve toplum yararına, özel girişimciliği reddetmemiş, mülkiyet hakkına saygılı olmuş, toplumun yararına kullanılmasına özen göstermiştir.
Devletçilik ilkesi sosyal ve kültürel alanlardaki gelişmeleri desteklediği gibi, bu konuda devletin görev ve sorumluluk almasını da öngörür.
 
 
Atatürk’ün devletçilik ilkesi uygulamaya konulurken, hızla kalkınma amacı güdülmüştür. Gerçekten de Türkiye, bu ilkenin uygulanmaya başlanmasıyla hızlı bir kalkınma atılımı içine girmiş ve üretimin her dalında büyük gelişme göstermiştir. Devletçilik ilkesi ile Türkiye’de ilk defa beş yıllık kalkınma plânı uygulanmaya kondu. Bu dönemde önemli ekonomik yatırımlar gerçekleştirildi. Çiftçilerin ürünleri değerlendirildi, ekonomik kalkınmada bölgesel farklılıklar giderilmeye çalışıldı. Halkın refah seviyesi yükseltildi. Aşar vergisinin kaldırılması, yabancıların elindeki madenlerin ve diğer işletmelerin millîleştirilmesi, başta demir yolu olmak üzere, ulaşım işlerinin düzenlenip geliştirilmesi ve temel ihtiyaçları karşılayan birçok sanayi tesisinin kurulması,devletçilik ilkesinin Türk toplumuna sağladığı başlıca faydalardır.
 
Devletçilik:
Devletçilik temel anlamıyla, devletin ekonomik hayatın içine girmesidir. Devletçilik ilkesinin temel amacı, Türk toplumunu çağdaş uygarlık ve refah düzeyine yükseltmektir.
Devletçilik anlayışında, devlet ekonominin içinde yer almakla beraber, özel teşebbüsün önünde de değildir. 
Şifreler: “Milli ekonomi”, “Milli iktisat”, “Kalkınma”, “Sanayi”, “Teşvik-i Sanayi”…
 
Anahtar Kelimeleri: Ekonomi, yatırım, kamulaştırma, bütün yatırımların devlet eli ile yapılması, özel sektör ve müteşebbisin olmaması.
Aşamaları:
-          Tarımı destekleyici çalışmalar,
-          Devletin banka kurması,
-          I. Beş yıllık kalkınma planının hazırlanması,
-          Kamulaştırma (devletleştirme) çalışmaları.
 
Uyarı:  Devletçilik ilkesi doğrultusunda,
Beş Yıllık Sanayi Planları yapılması ve bu planlar doğrultusunda dokuma, maden, selü­loz, seramik ve kimya gibi sanayi kollarında fabrika ve işletmeler kurulması
Sanayi yatırımlarını desteklemek için Sümerbank ve Etibank’ın kurulması
Eğitim,sağlık,kültür ve sanat alanlarında yatırımların yapılması
* Faiz oranlarının ve temel tüketim mallarının fi­yatlarının devlet tarafından belirlenmesi
* Devlet bankalarının ve Merkez Bankası’nın kurulması
gibi inkılaplar ve çalışmalar yapılmıştır.
Devletçilik, halkçılık ilkesinin zorunlu bir sonucu­dur. Ekonomik kalkınmada bölgeler arası farklı­lıkların giderilmesinde önemli rol oynamıştır.


Atatürk İlkelerinin Ortak Özellikleri:

* Türk toplumunun ihtiyaçlarından doğmuştur.

* Akla ve mantığa uygundur.

* Atatürk tarafından hem sözle hem de uygulama ile belirlenmiştir. Dış baskı ve zorlama yoktur.

* Bir bütündür, birbirlerinden ayrılamazlar.
 
ATATÜRK İNKILAPLARI
Atatürk, ülkemizi çağdaş uygarlıklar düzeyine çıkarmak amacıyla bir dizi yenilik yapmıştır. Bu yeniliklere inkılap adı verilir.Atatürk inkılapları belirli bir düzen ve sıraya göre yapılmıştır. Hepsi bir bütündür. Ancak incelemek ve açıklamak için belirli bölümlere ayırıyoruz.
Atatürk inkılaplarını beş ana grupta toplayabiliriz. Bunlar:

A-SİYASAL ALANDA İNKILAPLAR:
Ülkenin yönetimi, egemenliğin kullanılması gibi alanlarda yapılan inkılaplardır.
1. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Açılması:
Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiği günlerde, 23 Nisan 1920’de TBMM açıldı. Böylece yeni Türk devleti kurulmuş oldu. Meclisin aldığı kararla egemenlik hakkı padişahtan millete geçmiş oldu.

2. Saltanatın Kaldırılması:
TBMM, 1 Kasım 1922’de saltanatı kaldırdı. Böylece hem Osmanlı Devleti hem de padişahlık ortadan kalmış oldu. Türkiye’de egemenliğin millete ait olduğu kesinlik kazanmış oldu.
3. Cumhuriyetin İlan Edilmesi:
Kurtuluş Savaşı sırasında yeni sorunlar yaşamamak için yeni devletin yönetim şeklinin ne olacağı konuşulmamıştı. Savaş kazanıldıktan sonra bu durum gündeme geldi. Atatürk’ün çabaları ile 29 Ekim 1923’te cumhuriyet ilan edildi. Böylece millet egemenliğine en uygun yönetim şekli benimsenmiş oldu.
4. Halifeliğin Kaldırılması:
Osmanlı Devleti zamanında padişahlık ve halifelik görevi birlikte yürütülüyordu. Saltanatın kaldırılmasından sonra halifelik bir süre devam etmişti. Ancak bu durum ülkede din ve devlet başkanlığı şeklinde ikiliğe neden oluyordu. Üstelik inkılaplara ve cumhuriyete karşı olanlar eski rejime dönmek için halifeliği kullanıyordu. Bunun üzerine 3 Mart 1924’te halifelik kaldırıldı. Böylece laikleşme yolunda en önemli adım atıldı. Cumhuriyetin temelleri sağlamlaştırılarak inkılapların yapılması kolaylaştırıldı.
5. Siyasi Partilerin Kurulması:
Atatürk farklı görüş ve düşüncelerin yönetimde yer almasını istiyordu. Bunun için çok partili hayata geçmek istiyordu. Atatürk’ün girişleri ile siyasi partiler kurulmuştur. Ancak kurulan yeni partiler inkılap ve cumhuriyet karşıtlarının eline geçtiğinden kapatılmak zorunda kalmıştır.

B-HUKUK ALANINDA İNKILAPLAR
Toplum için vatandaşların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallar vardır. Bunlardan biri de hukuk kurallarıdır.
1. Anayasaların Yapılması:
Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiği günlerde bir anayasa hazırlanmasını sağlamıştı.1921’de Teşkilat-ı Esasiye adıyla kabul edilen bu anayasada önemli eksikler vardı. Bu nedenle1924’te yeni bir anayasa yapılmıştır.

2. Türk Medeni Kanunu’nun Kabul Edilmesi:
Toplum yaşamında evlenme, boşanma, miras gibi konuları düzenleyen yasalara “Medeni Kanun” denilir. Atatürk, Türk Medeni Kanunu’nun çıkarılmasını sağlayarak kadın erkek eşitliği konusunda önemli yenilikler getirmiştir. Resmi nikâh zorunlu olmuş, boşanma hakkı kadına da tanınmıştır. Mirastan kadınlarında pay alması sağlanmıştır.
3. Kadınlara Siyasal Hakların Verilmesi:
Atatürk’ün çabalarıyla kadınlara seçme ve
seçilme hakkı tanınmıştır. Böylece siyasal alanda
kadın erkek eşitliği sağlanmış, kadınlarda ülke
yönetimine katılmaya başlamıştır.


C-EĞİTİM ALANINDA İNKILAPLAR
Türk milletinin uygar ve çağdaş bir ulus olmasını hedefleyen Atatürk eğitim alanında köklü yeniliklerin yapılmasını sağlamıştır.
1. Eğitim ve Öğretimde Birliğin Sağlanması (Tevhid-i Tedrisat Kanunu):
Osmanlı Devleti zamanında temel eğitim kurumları medreselerdi. Ancak Osmanlı Devleti’nin son yılların da devlet tarafından Avrupa tarzında eğitim veren okullar açılmıştı. Ayrıca azınlıklara ve yabancılara da okul açma izni verilmişti. Bu durum eğitimde karışıklığa ve ikiliğe yol açıyordu. Atatürk, Tevhid-i Tedrisat (Eğitim Öğretim Birliği) Kanunu’nun çıkarılmasını sağlanmıştır. Böylece Türkiye’deki bütün eğitim kurumları MEB’e bağlanmıştır. Okullarda kız erkek ayrımına son verilmiş, sınıflar karma olmuştur. Ayrıca çağın gereklerine uyum sağlamayan medreseler kapatılmıştır.

2. Harf İnkılabı:
Osmanlı devleti zamanında Arap alfabesi kullanılıyordu. Bu alfabe hem Türkçenin yapısına uygun değil, hem de okuma yazması zordu. Bu nedenle Mustafa Kemal, 1 Kasım 1928’de Harf İnkılabı’nın yapılmasını sağlamıştır.
Atatürk, okuma yazma oranını artırmak için millet mekteplerini açtırmıştır. Bu okullarda yaşlı- genç, kadın-erkek herkese okuma yazma öğretilmeye çalışılmıştır.
3. Türk Tarih ve Türk Dil Kurumunun Kurulması:
Atatürk, Türk tarihi ile ilgili doğru ve ayrıntılı bilgilere ulaşmak için Tük Tarih Kurumunukurdurmuştur. Türk dilini geliştirmek, yabancı dillerin etkisinden kurtarmak ve bilim dili haline getirmek için Türk Dil Kurumunu kurdurmuştur.
4. Çağdaş Eğitim ve Sanat Anlayışının Geliştirilmesi:
Atatürk, ülkemizde eğitimin gelişmesi için üniversitelerin kurulmasını sağlamıştır. Sanatın gelişmesi için de, güzel sanatlara önem verilmiş, devlet konservatuarının açılmasını sağlamıştır.

D-TOPLUMSAL ALANDA İNKILAPLAR:
Atatürk, toplumsal alanda yaptığı inkılaplarda günlük hayatı kolaylaştırmayı ve milli birliği sağlamayı amaçlamıştır.

1. Kılık Kıyafette Yenilik:
Osmanlı devleti zamanında ülkede kılık kıyafet birliği yoktu. Farklı din ve millet mensup insanlar, farklı sosyal gruplar ile devlet memurları farklı kıyafetler giyerlerdi. Bu durum toplumda ayrılıklara neden olduğundan milli birliğe zarar veriyordu. Ayrıca Mustafa Kemal, Türk milletinin dış görünüş olarak da çağdaş olmasını istiyordu. Bu nedenle kılık kıyafette alanında bazı yenilikler yapıldı.

* Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun çıkarıldı.
Fes ve sarık yasaklandı.
* Her dinin en üst din adamları dışındakilerin dini kıyafetle gezmesi yasaklandı.
2. Takvim, Saat- Ölçü ve Tartıda Yenilik:
Osmanlı devleti zamanında, zaman ölçüsü olan takvim saat ile uzunluk ve ağırlık ölçüleri konusunda birlik yoktu. Bu durum hem ülke içindeki hem de yabancı ülkelerle yapılan ticareti güçleştiriyordu. Bundan dolayı takvim ve saat kanunları çıkarıldı. Hicri ve Rumi takvim kaldırılıp tüm dünyanın kullandığı Miladi Takvim’e geçildi. Alaturka saat yerine de milletler arası saat sistemine geçildi.
1931’de Ölçüler Kanunu çıkarıldı. Osmanlı devleti zamanında arşın, endaze, okka, şinik gibi ölçü birimleri kaldırıldı. Yerine tüm dünya ülkelerinin kullandığı uzunluk ölçüsü olarak metre, ağırlık ölçüsü olarak kilogram sıvı ölçüsü olarak da litre kabul edilmiştir. 1935’te hafta tatili cuma gününden Pazar gününe alınmıştır.
3. Soyadı Kanunu’nun Çıkarılması:
Osmanlı Devleti zamanında soyadı yoktu. Devlet kayıtlarında isimlerin yanına baba adı doğum yeri ve lakabı yazılıyordu. Ancak bu durum özellikle vergi ve askerlik konusunda karışıklıklara yol açıyordu. Soyadı Kanunu çıkarılarak herkesin bir soyadı alması kararlaştırıldı.
TBMM, Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadını vermiştir.
4. Din Kurumlarının Düzenlenmesi: 
Atatürk, dinin ve din kurumlarının kullanılarak halkın sömürülmesine karşıydı. Birer dini kurum olan tekke, zaviye ve türbeler dini duygular kullanılarak halkın sömürüldüğü  yerler olmuştu. Bu nedenle 1925’te çıkarılan bir kanunla tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı.
5. Kadın-Erkek Eşitliğinin Sağlanması:
Kurtuluş Savaşı’nda erkeği ile omuz omuza savaşan ve her türlü fedakârlığa katlanan Türk kadını her alanda erkeklerle eşit olmalıydı. Bu nedenle kadın hakları ile ilgili bir çok yenilikler yapıldı. 
* Okullarda kız-erkek ayrımına son verilerek karma eğitime geçildi.* Türk Medeni Kanunu çıkarılarak evlenme,boşanma, miras gibi konularda kadın erkek eşitliği sağlanmıştır.
* Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilerek siyasi alanda da kadın erkek eşitliği sağlanmıştır.

E-EKONOMİ ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR
Bir ülkenin yükselip çağdaş ve uygar bir toplum haline gelmesini sağlayan en önemli unsur ekonomidir. Ekonomik durumu zayıf olan devletler gelişemezler. Eğitim, sağlık, bayındırlık gibi sorunlarını çözemezler. Hatta çoğu zaman bağımsızlığını bile koruyamazlar. Bundan dolayı Atatürk, ekonomi alanında da yenilikler yapılamasını sağlamıştır.

1. Tarım Alanında Yapılan Yenilikler:
Tarımda ıslah edilmiş tohum, gübre ve makine kullanılması teşvik edilmeye başlanmıştır.Örnek çiftlikler kurulmuş, ziraat okulları açılmıştır. Köylüden alınan âşar vergisi kaldırılmıştır.
2. Sanayi Alanında Yapılan Yenilikler:
Sanayinin gelişmesi için “Sanayiyi Teşvik Kanunu” çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması ve özel teşebbüsün desteklenmesi amaçlanmıştır.
Devletçilik ilkesi benimsenerek “I. Beş Yıllık Kalkınma Planı” uygulanmaya başlanmıştır.
3. Milli Ekonomi Politikasının Benimsenmesi:
Mustafa Kemal, ekonomik sorunları görmek ve çözüm üretmek için İzmir’de İktisat Kongresi’ni toplamıştır. Bu kongrede milli ekonominin kurulması ve hammaddesi ülke içinde olan sanayi kuruluşlarına öncelik verilmesi kararlaştırılmıştır.
4. Kabotaj Kanunu’nun Çıkarılması:
Kabotaj Kanunu çıkarılarak Türk limanları arasında gemi işletme hakkı yabancılardan alınarak millileştirilmiştir.
5. Bayındırlık Faaliyetleri:
Osmanlı Devleti zamanında yeterli yol yapılmamıştı. Devletin son zamanlarında yapılan bir miktar demir yolu dışında ulaşım ilkel yollarla yapılıyordu. Cumhuriyetin kurulmasından sonra Atatürk, ülkenin gelişmesi için demir yolu ve kara yolu yapımına ağırlık verilmesini sağlamıştır. Düzenli kentleşmeyi sağlamak için şehir planlamacılığına önem verilmiştir.


Yorumlar - Yorum Yaz