• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/pages/Ders-Akademi/1405878436342260

Üyelik Girişi

Naima Hayatı ve Edebi Kişiliği

Naima Hayatı ve Edebi Kişiliği

1655 (H. 1065)’de Halep; Ö.1716 (H. 1128) ’Mora’da Ballubadra (Paliopatras) kasabası

Asil ismi Mustafa Naim Efendidir. 1655 tarihinde Haleb'de doğmuş olan Naima’nın babası Halep’in ilweri gelen kişilerinden biridir. İlk eğitimini Halep de almış daha sonra İstanbul'a gelerek Haleb’de başladığı tahsilini Enderun mektebinde devam ettirmiştir. 1688'de Sarayı Atik Baltacılar ocağına girmiş, Beyazıt Camisi'ndeki derslere devam ederek öğrenimini geliştirmiştir.

Baltacılar ocağında tahsilini sürülürken İbrahim (Nevşehirli Damat) Efendiyle sıkı bir dostluk ilişkisi kurmuştur.  Anlaşıldığı kadarıyla Enderun Baltacılar koğuşunda devam eden tahsili sırasında ilmî araştırmalara büyük merak ettiği tarih, astroloji ve edebiyat dallarında bilgisini genişlettiği ortaya çıkmaktadır. İlk tahsil yıllarından beri İbni Haldun’u okuduğu, sosyoloji ve edebiyatla da özel bir merakla ilgilendiği yazdığı eserlerinden de ortaya çıkmaktadır.

Sadrazam Hasan Paşa’nın yerine Na’îmâ’nın eski arkadaşı Kalayla Koz Ahmet Paşa’nın Sadrazam olması ile Naima’nın yükseliş öyküsü başlar.  (1704) Nevşehirli Damat İbrahim Paşa gibi devlet erkânına mensup kimselerle olan eski dostlukları onun yükselmesini sağlamış, Osmanlı Devletinin önemli vakanüvislerinden birisi olmasına zeminler hazırlanmıştır.

Bu dostlukları sayesinde Baltacı ocağından sonra Divan-ı Hümayun'a geçerek orada Divan kâtibi olmuştur. Naima mahlasını da bu yıllarda kullanmaya başlar. Eylül 1704 yılında ise Anadolu muhasebeciliğine kadar yükselebilmiştir. Bu vazifede iken reîsülküttâb Râmî Mehmed Paşa ile Rumeli kazaskeri Yahyâ Efendi tarafından himaye gördüğü kaynaklar tarafından belirtilmektedir.

Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa, kendisini bu görevi sırasında tanımıştı. Kâtiplik görevini yaparken, Naima mahlasını aldı. Defter eminliği, Anadolu muhasebeciliği, baş mu hasebecilik gibi önemli görevlerde çalıştı. [3]Bu vazifede iken reisülküttap Râmî Mehmed Paşa ile Rumeli kazaskeri Yahyâ Efendi tarafından himaye gördü. Reisü’l küttab Rami Mehmed Efendi Rumeli Kazaskeri Hekimbaşı-zâde Yahya Efendi ile dostluk kurmuş ve onların tavsiyesi ile Amca-zâde Hüseyin Paşa’ya mensup olmuştur. Târih ilmine karşı çok meraklı olan Naima, Haleb kütüphaneleri ve Emderundaki tarih kitaplarından öğrendiği bilgilerle önemli bir nüfuz elde etmeyi başarmıştı.  Bu çalışmalarını yakından izleyen Sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa,, Naima'yı tarih incelemeleri ve araştırmaları yapmaya yöneltmişti.

Hüseyin Paşa kendisine Şarihülmenârzade Ahmet Efendi'nin tarih karalamalarını vererek kendisinden bir Osmanlı Tarihi yazmasını istedi. Naima bu eserleri inceledikten sonra bazı olayları da tanıklarından dinleyerek çeşitli kaynaklara da başvurarak ve Osmanlı Devletinin 67 yılını kapsayan ünlü Naima Tarihi'ni bu şekilde yazdı. Bu eserinde İbn*i Haldun’un yöntemini kullanarak,” Şârih-ül-Menâr,” adlı eserden oldukça faydalanmıştı.

 

Nâimâ 1700 senesinde Amcazade Hüseyin Paşa tarafından resmî târih yazıcılığı yâni vak’anüvistlik vazîfesine tâyin edildi. Edirne Vak'asina kadar Amcazade Hüseyin Pasa' nin yanında çalışan Mustafa Naim Efendi, bu Vakadan sonra Damat Morali Hasan Pasa ve Damat Ali Pasa' nin yanında çalışmaya başladı. Amcazade Hüseyin Paşa sadrazamlıktan azledildikten sonra Naima, önce Damat Hasan Pa şa'nın, sonra da Damat Ali Paşa'nın yanında göreve başlamıştır.

. "Divan-i Hümayun Kâtipliğinden" "Defter Emirliğine" daha sonra da "Anadolu Muhasipliğine" kadar derecesi yükseldi. Kısa zamanda yüksek makamlara çıkan Naimâ, zamanın devlet idarecileri hakkında ileri geri konuşmalarda bulunduğundan, 1706'da Hanya Kalesine sürgün edildi. Onu seven Çorlulu Ali Paşa’nın yardımı ile sürgün yeri Bursa'ya çevrildi. Daha sonrada af edilerek İstanbul’a tekrar geri döndü.

Devlet idaresinde çeşitli defterdarlık görevinde bulunduktan sonra. Damat Sehit Ali Pasa'nin emrine verildi. İlme meraklı olan Paşanın yanında, kısa zamanda derecesi yükseldi. Na’îmâ dürüst ve açık sözlülüğünden dolayı Damat Ali Paşa’nın beğeni ve sevgisini kazanırken Kethüda Köse İbrahim Ağa onu kıskanarak bir oyun oynaması üzerine Baş muhasebecilikten Silahtar Kâtipliğine getirmiş. Ali Paşa’da Mora Seferi esnasında Na’îmâ’nın memuriyetini gelirsiz bir hale getirerek onu seraskerin yanında defter emaneti vekili ile Mora’da bırakmıştır. 1709’da tekrar Anadolu muhasebecisi oldu. 1712'de tekrar Defter Emirligine.1713'de de Bas muhasebe görevine getirildi. Bu görevlerinde basarî ve bilgisiyle Ali Paşa’nın güvenilir adamları arasına girdi.

 

Bu dönemde Vezir-i Â'zâm Ali Pasa, Mora'ya sefer düzenlemeyi düşündü. Bu seferin sonuçlarinin kötü olacağını ileri süren Naimâ, Mora Yarımadasının fethinden sonra, tahrir kâtibi olarak vazifelendirildi. Mora Def ter Eminliği görevine getirilmesine çok üzülen Naimâ 1716 yılında Balyabadra (Patras)'da vefat etti. Fethiye Camii yanında defnedildi.

 

NAİMA’NIN ESERLERİ VE TARİH YAZARLIĞI

Naima’ın yazdığı kitabın tam adı Ravzat-ül-Hüseyn fi Hülasat-il-Ahbar-il-Hafıkayn'dır  (Doğu ve Batı Haberlerinin Özeti Hakkında Hüseyin'in Bahçesi). Ama bu uzun ve geleneksel ad hemen hiç kullanılmamış, yapıt her zaman Naima Tarihi diye anılmıştır. Naimâ, bu eserini (tarihini) yazarken, îbnü Haldun un "mukaddimesi", Ali'nin "Nasibbatüs-selâtin" ve Kâtip Çelebinin "Düstürül-amel'inden faydalanarak tarihi görüşlerini açıklamıştır. Eserde devlet adamları, şeyhler ve âlimlerin biyografileri de verilmiştir.

Eser, 1574 yılının olaylarından başlayarak 1651 yılının olaylarına kadar Osmanlı Tarihini anlatmaktadır. Naima kitabını daha sonra bir kez daha yazmış ve olayları 1591'den başlatarak 1656'ya kadar getirmiştir.

 Naimâ, eserİni Amca Zade Hüseyin Pasa'ya ithaf etöiş,  Hüseyin Pasa, Naimâ'nin çalışmalarını beğenerek kendisini mükâfatlandırmıştır. Amca Zade Hüseyin Pasa' ya ithaf ettiği bu eserin basına Karlofça andlasmasini koydu. Daha sonra 1591'den başlayarak 1656'ya kadar getirmiştir.  (H. 1070-1115 yeni bir risale daha yazmış, Bu Risalesini de Mora'li Hasan Pasaya ithaf ederek basına Feyzullah Efendi (Edirne) Vak'asini koymuştur. Naimâ; her iki risalesini de 1703 tarihine kadar getirmek üzere hazırlamış olur.

Naima yapıtını 1703 olaylarına kadar getirmek üzere hazırlıklarını yapmış, yeni nüshanın birinci cildinin başına Karlofça Anlaşması'nı, ikinci cildin başına Seyit Feyzullah Efendi olayını koymak üzere tasarlamıştı. Bu yeni düzenlemeyi gerçekleştiremeyen Naima'nın yazdığı Feyzullah Efendi ola yı ayrı bir risale halinde kaldı ve İbrahim Müteferrika tarafından tarihin sonuna ek olarak kondu. Naima Tari hi önce İbrahim Müteferrika Matbaası'nda iki cilt olarak basıldı (1735), sonra Matbaa-i Amire'de altı cilt olarak düzenlendi.

 “Vakanüvis (Vak'anüvis) Zamanın olaylarını kayıtla vazifelendirilmiş, resmî devlet tarihçisi demektir. Osmanlı Devletinde Resmî olarak ilk vakanüvis olarak görevlendirilen tarihçi Halepli Mustafa Nâimâ Efendidir.

Naima yazdığı olayların içyüzüne inen, ayrıntıları gözden kaçırma yan,  anlattıklarını nükte ve imalarla zenginleştiren bir anlatıcıdır.  Yaşadığı dönemin toplumsal yaşamını da anlatmış insanların ruh hallerine de yer vermeyi ihmal etmemiştir.  Olayları eleştirerek, eserini kuru ve sadece olayları nakleden bir eser olmaktan çıkarmıştır.  

“Naima, XVII. yy.ın ilk yarısında yaşamış önemli kişilerin renkli, ibretli, hatta bazen gül dürülü portreleri çok canlı bir üslup la işlenmiştir.”  Naima Tarihi'ni daha sonra vakanüvis Raşit, Raşit Tarihi adlı kitabıyla sürdürmüştür. Aynı zamanda şiir de ya zan Naima'nın kitabından Batı dillerine önemli alıntılar ve çeviriler yapılmıştır. Zuhuri Danışman tarafın dan hazırlanan yayımı da 1967-1969 yıllarında 6 cilt olarak gerçekleştirilmiştir. 

 

NAİMA TARİHİ 

Nâimâ Tarihi 6 cilttir. Bunda, 1574den 1659 yılına kadar geçen olaylar ayrıntılı olarak anlatılır. Bu tarihin, İstanbulun muhtelif kütüphanelerinde çok sayıda yazmaları vardır. Bunların bazısında olaylar 1591den (Hicrî 1000) başlıyor. Eserin ilk baskısı İbrahim Müteferrika tarafından basılmıştır.

Osmanlı Siyasi tarihi için Naima tarihi temel kaynaktır. Naima eserinde devrin olaylarını çarpıcı bir dille anlatmış gerçekleri anlatmaktan kaçınmamıştır. Naima Osmanlı tarihçilerinde görülen her yılın önemli olaylarını kronolojik olarak sıralama biçimindeki tarih yazımı anlayışından farklı bir metot uygulamış, İbn’ni Haldun’dan da esinlenerek olayların nedenleri, sonuçları, birbirleriyle ilişkileri üzerinde de durmuştur. Olaylarda rol oynayan kişileri de eleştirmiş, olayları sosyal çevre ile beraber anlatmaya özen göstermiştir. Olayların iç yüzünü nükteli ve değerli ayrıntılarla,  devrin sosyal hayatını da tasvir ederek aktarmıştır.  

 

Diğer Osmanlı tarihçilerinden farklı olarak hoşa gitmeyecek konuları dahi eserine alabilmiştir. Naima sadece tarihi olayları değil Osmanlı saray teşkilatı hatta Haremi hakkında dahi bize bilgiler vermektedir. Harem ağalarının ve cariyelerin eğitimi hakkında bilgiler aktarmıştır. “ Saraya yeni alınan cariyelere Müslüman ayin ve erkânı öğretilir ve okutup yazdırılırdı. Cariyelerin yeteneklerine göre musiki, biçki, dikiş, nakış ve oyunlar gösterilirdi. Cariyelerin bu ilk devirlerine acemilik denilirdi. Bundan sonra acemiler, cariye, şagird, usta ve gedikliler olarak beş dereceye kadar çıkarlardı.

Naima yazılması kemndisi için risk teşkil edebilecek olayları dahi cesaretle dile getirmiştir. Meslea III. Ahmet'in, tahta geçer geçmez 19 erkek kardeşini nasıl idam ettirdiğini şöyle anlatır:"Padişah-ı Cihanpenah'ın biraderi olan on dokuz nefer şehzade-i bî-günah, nizam-ı alem için, kemend-i cânistan ile şüheda zirvesine ilhak edilirlerken, yetişkin olmayanların, annelerinin kucağından alınıp canlarına kıyılmasını harem-i hümayun vaveyla ve göz yaşlarına gark olarak seyreylemiştir...".

Naima tarihi devşirme kökenli vezirlerin sarayda ne denli etkin olduklarını Türk asıllı vezirlerin sarayda ne kadar etkisiz kaldığını ortaya koyması bakımından da önemlidir. Devşirme devlet adamları ile vezirlik payesine yükselmiş paşaların, nadiren yetişen Türk kökenlilere karşı  "Etrak-ı bi idrak" sözünün söylendiğini aktarmaktadır.

  1. Murad’ın, İznik kadısını, kardeşi Sultan İbrahim’in efsuncu evinde veziriazamı boğdurtmalarını Naimâ Tarihi’nden özetleyelim:

“Padişah-âlem-penah (IV. Murad) şikâr (av) ederek İznik’e teveccühle atını ılgar edip önden giden habercileri geride bıraktı. Yol ve geçitler çamurdu. İznik Kadısı yolları temizletemeden şehre erişen padişah, ihmal ettiği suizannıyla Kadı’nın asılmasını ferman buyurdular. Mübaşirler gelip asmağa götürdüklerinde feryat edip, ‘Behey ağalar! Şevketlü padişahımızın teşrifi haberi dün geldi. Cümle reayayı ve şehir halkını, yolların temizlenmesine çıkardım. Fakat o gün at koşturup geldiler. Benim günahım yoktur!’ diye yalvardı ise de faydası olmadı. Nasuh Paşazade, ‘Padişahınemri böyledir’ diyerek alıp kale kapısına ilettikte şehir halkı umumen seyre çıkmışlardı. Zavallı kadı yüzünü halka tutup, “Müslümanlar, Hak huzurunda, nahak yere gittiğimin şahadetini sizden talep ederim!” diyerek emre boyun eğdi. Başında örfü (sarığı) ile kale kapısına asıldı. Üç gün öyle durdu.”

 

Sultan İbrahim’in, Veziriazam Salih Paşa’yı boğdurtması:

“Padişah hazretlerinin lâtif mizacı (!) hareket gerektirdiğinden bazen tahtırevanla, bazen atla, bazen de koçuya binerek şehirde dolaşıp dururdu. Karşıdan gelen arabalar yolu tıkadığından, “Arabalar şehre girmesin ve şehirde bir fert arabaya binmesin ve İstanbul içinde bir araba görmeyeyim!” diye yasak etmişlerdi. Yürek sıkılmasına ve sevdayî illetine müptela olduklarından, üfürükçü şeyhlere okutarak müsterih olurlardı. Davutpaşa’daki efsuncu imama giderken önüne bir araba çıktı. Bunu, veziriazamın emrine kulak vermemesine hamledip, “Tez veziriazamı çağırın!’” diyerek art arda adamlar gönderdi. Zavallı Salih Paşa, sarayında ikindi divanına hazırlanıyorken aslını bilmeden bir çapkına binip imamın evine vardığında padişah, “Ben arabalara yasak koymuşken niçin benim tembihim tutulmaz, ben padişah değil miyim? Tez boğun!” diye bağırdı. Salih Paşa özür dileyip canını kurtarmaya çabaladıysa da asla ikna olmadı. Saray görevlileri, imamın evindeki kuyunun ipiyle günahsız Salih Paşayı o saat boğdular.”

 

Kuyucu Murat Paşa'nın Celali eşkiyalarını idam ettirmesi:

"O gün, gün batımına kadar ruus-u maktüa-ı a'dadan (kesilmiş düşman başlarından) defterlerle adetleri zaptedilen, yirmialtıbin kelle-i büride (kesik baş) işgah-ı serdar-ı Behram iktidara (Behram kudretle serdarın önünde) getürülüp otag-ı zernitak (altın kuşaklı otağ) önünde püşte-var (tepe halinde) yığıldı. Yirmi neferden fazla cellatlar, darb-ı rikabdan (ense vurmaktan) dinlenmeyip güruh güruh getirilen eşkıyaların kellelerini kat'ederlerdi"

"Nâsiyemde kâtib-i kudret ne yazdı bilmedüm

Âh, kim bu gülşen-i alemde herkiz gülmedüm."

Naimâ Tarihi'nin Padışah II. Mehmet bölümünde, Sultan III. Mehmet'in korkaklığı anlatılmıştır. Nâimâ 'dan öğrendiğimiz olay şudur: Padişah III. Mehmet zorla sefere çıkarılmış ve Osmanlı Ordusu, Hasova mevkiinde durmuştu. Tarihe, Hasova Zaferi olarak geçecek olan savaştan önce, padişahın, Sadrazam Damat İbrahim Paşa'ya gönderdiği tezkire pek yüz kızartıcıdır.

"Sen ki lalamsın, burda muharebe içün seni serdar idüp, ben buradan İstanbul'a revân olsam olmaz mı?.." 


Yorumlar - Yorum Yaz